Öne Çıkan Yayın

Kaplumbağa Terbiyecisi Üzerine

Sevgili blog okuyucuları, Hayatımızda en az bir kez de olsa birçoğumuzun yaptığı ve bunu yapmaktan keyif aldığı bir etkinlik ya da özel bir hobiden bahsedeceğiz.  Bahsedeceğimiz şey; adına çoğunlukla  yapboz  denilen ya da İngilizceden dilimize biraz değiştirilerek aktarılan pazıl (İngilizcesi:  puzzle) etkinliğidir.   Bilindiği üzere yapboz , herhangi bir fotoğraf ya da resmin  tamamı ve ya bir kısmının ufak parçalara bölünmesiyle oluşan; parçalanmış bu resim ya da fotoların tekrar birleştirilmeye çalışıldığı " oyuncak " kategorisindendir. Bu oyunun zorluğu, parça sayılarının çokluğuna göre belirlenmektedir. Fakat sayıca az olup da renklerdeki detaylar sebebiyle zor olan modeller de vardır. Bize göre en üst seviye ise genelde hem parça olarak sayıca fazla olan hem de tek rengin farklı tonlamalarına sahip yapbozlar olsa gerek. Açıkçası bu tip durumlarda daha fazla zorlandığımızı düşünüyoruz.  Buradaki rakamları doğru okuyanlar renk körlüğü sıkıntısı çekmemektedirler. Sizler n

HİKAYE | TAŞ DEYİP GEÇME - 2

TAŞ DEYİP GEÇME Hikaye Serisi
"Sonra bunun arkasından yine kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da beter hale geldi. Çünkü taşlardan öylesi var ki; içinden nehirler kaynıyor, yine öylesi var ki, çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor... Ve sizin neler yaptığınızdan Allah gafil değildir."  Al-i İmran 2/74
Sevgili blog  okurları, 

Hikayenin öncesi için lütfen HİKAYE | TAŞ DEYİP GEÇME -1 linkine tıklayınız...

Şimdi kaldığımız yerden hikayemize devam ediyoruz...

HİKAYE | TAŞ DEYİP GEÇME - 2

İçeriği bu şekilde olmasa da buna benzer bir olayı daha önceleri de yaşamıştım. O zamanda da kendimi buna benzer bir çaresizlikte hissetmiş ve yine derdimi sebeplerin gerçek sahibine arz etmiştim. Ve bu daralmanın açılması için yine bir talepte(ricada) bulunmuş ve cevabını aynı bu taş hikayesindeki gibi yine şimşek hızında almıştım. 

Fakat o zamanda yaşadıklarımı yani arz-talep halini bugünkü gibi hikayevari değil şiirsel bir formatta dile getirmiştim. Merak edenler için eskiden yaşadığım olayın tüm detaylarını da buraya bırakıyorum.
Şiirin kendisi için {Sen yeter ki İste!};

Arz-Talep Meselesi 

O günkü duygularım, ruh halim ne ise şimdiki duygularım, ruh halim de aynıydı. Fakat aradaki tek fark, içeriğinde bu sefer insan yerine cansız bir nesnenin olmasıydı. Açıkçası bu duruma şaşırmıştım. Çünkü ikonlara, işaretlere kısacası anormal şeylere pek takıntılarım yoktu!

Önüme apansız fırlayan, yuvarlanarak adeta "ne olur beni al!" dercesine yalvardığını düşündüğüm bu taşı hiç tereddüt göstermeden, düştüğü yerden almış ve iş yerime yürümeye devam etmiştim. 

Kader planında bu taş ile olan karşılaşmamın hayatımın bir kesitinde önemli bir yeri olacağını, işime yarayacağını nereden bilebilirdim ki? 

İş yerime gidene kadar yaşadığım bu tuhaf, esrarengiz hal (taşın bulunduğu yerden koparak önüme atlama sahnesi) zihnimde devamlı dönüp durmaktaydı. Hatta bu durum gün içinde çalışırken de sürmekteydi. Kendimi işime bir türlü veremiyordum. İçimi kemiren her türlü meraklı sorulardan kurtulabilmek için nihayet taşı saklandığı yerden çıkartıp, O'nu iyice inceleme fikri zihnimin içini kapladı ve O'nu bulunduğu yerden, montumun cebinden çıkarttım. 

Avuçlarımın içine alarak, meraklı gözlerle incelemeye başladım. Açıkçası O'nu hissetmeye çalıştım. Başta hafif sarı renkteydi fakat biraz ovalayınca renginin hayretler içerisinde beyazlaşmaya başladığını gördüm. Ovalamayı kestikten kısa bir süre sonra taş yeniden sararıyordu. Hayretler içinde kaldım! Birde tuhaf bir şekilde avuçlarımın içindeki taş beyazlayadursun diğer yandan sıcakladığını da hissedebiliyordum. Ne tuhaf bir durum!

Aman Allah'ım ne oluyor bana? Tüm bu yaşadıklarım zihnimin bir oyunu mu? Yoksa şizofrenik bir durumda mıyım ya da yaşadıklarım gerçek mi?

Taş dediğin şey sıcak olur mu? 

Avuçlarımın içindeki bu taş bal gibi sıcaktı işte! Fakat bu durumu kimseye anlatamazdım. Hem ne diyecektim ki? "işte bu taş geldi önüme fırladı, acıdım aldım onu iş yerine getirdim sonra da böyle ellerime aldım sanki canlı gibiydi sıcaklık yayıyordu" filan mı diyecektim. Böyle anlatsam adama deli derler, sonra kimse bir daha ciddiye almaz beni, iyi kötü arkadaşlıklarım var bari onu da yitirmeyelim. 

Hem sır olan bir şeyi paylaştığında o işin esprisinin bozulduğunu, sıradanlaştığını, açıkçası elindekinin kıymetini bilmemiz gerektiğini ya bir yerde okumuş ya da bir filmde izlemiştim.  Bu düşünceler hem zihnim hem de kalbimi adeta kaplayarak beni  uyarıyordu sanki. Hem sır senin esirindir, onu ortaya çıkardığın vakit sen onun esirin olursun denmemiş miydi? Evet evet mutlaka bu sırrı saklamalıydım! 

Hem derdim neydi ki benim? 

Evden ilk çıktığımda hatırlarsanız hikayenin ilk bölümünde dert edindiğim şeyin ne olduğu konusundan tam olarak bahsetmemiştim. O halde bana şunu sorabilirsiniz "arkadaş senin derdin neydi ki bu taş bu kadar önemli hale geldi?  

Anlatayım o zaman. Aslında temizliğine çok düşkün bir kişiyim. Fakat bu temizlik salt el, yüz, ayak yıkamak anlamında bedeni (maddi) bir temizlik olmayıp, biraz da ruhun temizliğidir. Yani bir bakıma manevi temizlik diyelim. 

Bu minvalde bazı taşların insan ruhuna sirayet ettiğini ve onu rehabilite ettiğini okumuştum. Fakat okuduğum zamanlardaki asıl düşüncem bunun tam bir hurafe, boş, anlamsız olduğuydu. Köprüye kilit bağlamak, türbeye adak adamak ya da ağaca tülbent bağlamak ile bir taşı üzerinde taşımak aynı şeydi benim için... 

Bana göre hepsi birbiri ile benzerlik gösteren, safsata dediğimiz deli saçması işlerdi işte...Bir de İtalya'nın Roma kentinde aşıklar çeşmesine para atarak dilek dileyen bendeniz söylüyor bunları :))) iş başkalarının değerleri ile düşününce iyi, anlamlı, gayet Avrupai yani havalı bize gelince, bize ait değerlerle düşününce ise batıl, hurafe, Allah'ın belası öyle mi? 

Öyle Zannettim

Açıkçası biraz araştırınca bu taş mevzunun böyle olmadığını, örneğin kuvars (quartz) denilen taşın metafizik manada gücün ve kuvvetin bir simgesi kabul edildiği, günümüzde sanayiden tutun alternatif tıbbın pek çok alanında kullanıldığını, düzgün ve temiz kristalli kuvars'ın, optik ve elektronik sanayinde frekans kontrol osilatörlerinde, frekans filtrelerinde ve süs taşı olarak [1], özellikle takı olarak kullanıldığında enerji yaydığı ve bu taşı kullanan kişilerin ruh sağlığına oldukça iyi geldiği belirtilmekteydi. [2]

Hatta taş konusunda oldukça meraklı bir arkadaşımın quartz taşının insanın vücuduna uygun bir rezonansta kestirebilirse, onu takan kişinin çok uzun ömür sürebileceği konusunda efsaneler anlattığına da şahit olmuş, bu adama da "deli işte!" diyerek gülüp geçmiştim. 

Peki elimdeki mermer taş'ın bileşimindekiler ile kuvars taşının bileşenleri arasında ortak bir yön olabilir miydi? Kuvars gibi bu mermer taş ömrüme ömür katabilir miydi? Ah işte yine o Sokratik delici sorular...

Sokrat ile ilgili olarak {Sokrat ve Savunması} linkine tıklayınız...

Elbette ki hayır! Birincisi Kuvars'ın bileşiminde Silisyum Dioksit (SiO2), mermer de ise Kalsiyum Karbonat (CaCO3) vardı. Biri değerli minareler ihtiva ederken diğerinin yerdeki taştan çok az farkı vardı. Varsın bir değeri olmasın, benim için yerdeki toprak ile aynı olsun yeterdi zaten... 

Ayrıca Müslümanlar arasında özel yeri ve anlamı bulunan, tarihin akışı içinde bir çok defa çalınan, koparılan, parçalanan, uğruna kavga ve savaşların yapıldığı başka bir değerli taş daha aklıma geldi bu anlamda. Hani şu pek meşhur Hacerül Esved taşı...

Adına kara taş ta denilen bu kutsal taşı çocukluğumda her yıl hacc ya da umreden dönen kişilerin onu ağlayarak tarif edişlerini ile O'na karşı duydukları sevgiyi hiç unutamıyorum. 

Bu konuda neredeyse okuduğum her kitapta, taşın cennetten geldiği konusunda ortak bir düşüncenin  olduğunu [3] öğreniyorum.
  
Peki neydi bu adına kara taş denilen Hacerül Esved'in anlamı? O'nu kutsal mekan Kabe'nin yakınına kadar konulabilecek kadar değerli kılan sebep neydi? 

Açıkçası zihnim bendeki bu mermer taş'ın aynı yukarıdaki ifadelerden yola çıkarak, en ihtiyaç duyduğum anda sanki gök katından gönderilmiş kutsal bir armağan olduğu hissini uyandırmaktaydı. Peki gerçekten de öyle miydi? 


Devamı sonraki yazıda... (to be continued) BİR SONRAKİ YAZI İÇİN TIKLA

Blog yazılarımız için: 
Şiirler ve Güzel Sözler için: 
Videolar için: 
 ABONE OLMAYI ve yayınlarımızı paylaşmayı unutmayınız��

Yorumlar

  1. Olay gittikçe merak uyandırıyor. Ne oluyor bu taşa sonunda acaba?

    YanıtlaSil
  2. Merhaba. Geçen gelişimde ilk kısmını okumuştum. Şimdi de diğer bölümü okudum. Bakalım giderek heyecanlanıyor. Çok merak uyandıran bir üslubunuz var teşekkürler bu keyifli paylaşım için.:)

    YanıtlaSil
  3. hikayenin finalinde anlaşılacak ve şaşıracaksınız...

    YanıtlaSil
  4. Taş diyip geçmiyoruz okuyoruz bakalım sonunda ne olcak teşekkürler tolga hocam

    YanıtlaSil
  5. Taş gibi kalacağız Engin Bey 😀

    YanıtlaSil
  6. Taş umarım radyoaktif parçacık çıkmaz, Allah korusun. Bir önceki yazı yorumunda taşların enerjisine dikkat çekmiştim :). Bir de bizim quartz osc işin içe girince mesleki algıda seçicilik yaşadım. Merakla ben diğer yazıya geçiyorum.

    YanıtlaSil
  7. Evet "transistörlü yükselteçler ve osilatörler" konusunda nereden baksanız 4 yıla yakın ders verdiğimizi hatırlıyorum. Keşke elektronik teknolojisi dünyası içindeki kavram ve terimleri bu şekilde hikaye tadında anlatmayı başarabilsek. Mesela şöyle bir yoğunlaşıp "rezonans" tabirini ballandıra ballandıra anlatabilsek. Bu konuda geçmişte bir blogger arkadaşa tavsiye de vermiştim. Benim pek zamanım olmadı. Bayılırdım bu kelimeler etrafında dönmeye...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorum yaptığınız için teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan kısa bir süre içinde yayınlanacaktır.