Sevgili blog okuyucuları, Hayatımızda en az bir kez de olsa birçoğumuzun yaptığı ve bunu yapmaktan keyif aldığı bir etkinlik ya da özel bir hobiden bahsedeceğiz. Bahsedeceğimiz şey; adına çoğunlukla yapboz denilen ya da İngilizceden dilimize biraz değiştirilerek aktarılan pazıl (İngilizcesi: puzzle) etkinliğidir. Bilindiği üzere yapboz , herhangi bir fotoğraf ya da resmin tamamı ve ya bir kısmının ufak parçalara bölünmesiyle oluşan; parçalanmış bu resim ya da fotoların tekrar birleştirilmeye çalışıldığı " oyuncak " kategorisindendir. Bu oyunun zorluğu, parça sayılarının çokluğuna göre belirlenmektedir. Fakat sayıca az olup da renklerdeki detaylar sebebiyle zor olan modeller de vardır. Bize göre en üst seviye ise genelde hem parça olarak sayıca fazla olan hem de tek rengin farklı tonlamalarına sahip yapbozlar olsa gerek. Açıkçası bu tip durumlarda daha fazla zorlandığımızı düşünüyoruz. Buradaki rakamları doğru okuyanlar renk körlüğü sıkıntısı çekmemektedirler. Sizler n
Bugünkü yazımda, Sn. Özgür Özel'in şahsında yapılan kızılca kıyamet yayınların nasıl okunması gerektiği, bu konuda ne gibi düşüncelerimin olduğu ve aklımdan neler geçtiğini sizlerle paylaşmak istedim.
Yapılan haber ve yayınları görünce, aklıma hemen şu sorular geldi,
O kadar insanlık geliştiği halde neden bazı şeyler hiç ama hiç değişmiyor?
Sokratçı düşünce tarzı ile yaşanılan mesele nasıl ele alınabilir?
Kendime dert ettiğim "Emel ile Amel" (önceki blog yazılarımdan) münasebeti yine karşıma çıktı.
Nedir bu münasebet? Şudur ki kendimde duyduğum en büyük rahatsızlık, an geldiğinde okuduklarımla amel edememek, yani bilgilerimi kullanmam gereken yerde onları hatırlayamamak, kullanamamak, iş işten geçtikten sonra da "ah,vah,tüh" deyip hayıflanmak.
Sn. Özel'in şu anda yaşadıklarına üzülüyorum! Buradan hemen siyasi bir sonuç beklentisi içerisine girmeyin. Ne burada devlet yönetime kötü laf yağdıracak ne de Sn. Özel'e acınaklı bir şeyler yazacağım. Kimsenin bunlara ihtiyacı yok. Kaldı ki siyasiler zaten bu tip durumları belki milletvekilliği dönemlerinde yüzlerce kez yaşıyorlar. Onlar için bunlar sadece birer Deja Vu gibi bir şey.
Benim üzüldüğüm ve itiraz ettiğim şey ise, Sokratesin üstüne basa basa söylediği At Sineği Metaforu nu insanların, devleti yönetenlerin, kısacası bizlerin yeteri kadar anlamamaları ya da bilmemeleri.
Ama "bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp" bunu da unutmamak lazım.
At Sineği Metaforu
Sokrates ünlü "Savunması" nda, At Sineği Metaforu için özetle şunu demektedir; at sinekleri hareketleri ile rahatsız edicidirler. Bu sayede musallat olduğu hayvanı, canlı ve diri tutarlar. Hayvanın bu "dinamikliği" ni görmeden ve anlamadan, onu göreli önemsiz ve zararlı, rahatsız edici gibi görmek, mükemmel varlığına hakarettir.
Uyuşukluğu, miskinliği reddeden Sokrates herkesin mutlaka at sineğigibi davranıp etrafına sorular yöneltmelerini bilhassa devleti idare edenleri sorularıyla rahatsız ederek onları canlı tutmalarını adeta salık vermektedir.
2. Onların temel değerleri ile hakkında insanlarla diyalog içinde olun,
3. Güvenilir uzmanlık ile öğrenmenizi arttırın,
4. Dostlarınızla ve meslektaşlarınızla etkin bir şekilde düşünün,
5. Doğru şeyi yapın.
Özgür Özelin Durumu
Şimdi dönelim bu aklıma gelen bilgiler ışında Sn. Özel'e, bence kendisine madalya verip, taltif etmek lazım. Kendisi aynen At Sineği Metaforu'ndaki hareketleri yapmakta, devleti en üst tepeden en alt kademedekileri soruları ile rahatsız ederek "canlı ve diri" tutmaktadır. Ayrıca, Sokrates'ten çok etkilendiğini konferanslarında açıklayan Gross'un tavsiye ve uyarılarını ise belki bilerek belki de bilmeden tutmaktadır.
Sorun ise, yüzyıllar önce söylenen ve bugün de anlamını yitirmeyen bu olguları, sanki hiç yokmuş ve de söylenmemiş gibi, Sn. Özel ve onun gibiler nedense yerden yere vurulmasında, tehdit ve hakaretler yemelerindedir. İşte üzücü olan ve üzerinde önemle durulması gereken durum ise budur.
Bu kildin çözümü anahtarlarını Gross, Sokrates'in öğretisinden esinle, bizlere "Sokrates'in yedi anahtarı" olarak vermektedir. Bunlar:
1. Kendini tanımak,
2. Büyük sorular sormak,
3. Kendiniz hakkında düşünmek,
4. Meydan okuma toplantısı yapmak,
5. Dostlarla gelişmek,
6. Doğruyu söylemek,
7. Ruhunuzu güçlendirmektir.
Unutulmamalıdır ki herkes "at sineği" olamaz, bu bir beceri, bir lütuftur, Allah vergisidir. Böyle olabilmek için önce zekaya sonra bilgiye ve en sonda da mangal gibi bir yüreğe sahip olmak lazımdır. Aynen Sokrates ya da ona benzemeye çalışanlar gibi...
O zaman ilginç ve bir o kadar anlamlı olan sorum şu olacaktır,
At sineği gibi olamayanlar ne sineği olurlar?
Ben cevabını çok iyi biliyorum ama aklımdan geçeni burada söylemeyerek onu da siz okurların akıl ferasetine bırakıyorum.