Sevgili blog okuyucuları, Hayatımızda en az bir kez de olsa birçoğumuzun yaptığı ve bunu yapmaktan keyif aldığı bir etkinlik ya da özel bir hobiden bahsedeceğiz. Bahsedeceğimiz şey; adına çoğunlukla yapboz denilen ya da İngilizceden dilimize biraz değiştirilerek aktarılan pazıl (İngilizcesi: puzzle) etkinliğidir. Bilindiği üzere yapboz , herhangi bir fotoğraf ya da resmin tamamı ve ya bir kısmının ufak parçalara bölünmesiyle oluşan; parçalanmış bu resim ya da fotoların tekrar birleştirilmeye çalışıldığı " oyuncak " kategorisindendir. Bu oyunun zorluğu, parça sayılarının çokluğuna göre belirlenmektedir. Fakat sayıca az olup da renklerdeki detaylar sebebiyle zor olan modeller de vardır. Bize göre en üst seviye ise genelde hem parça olarak sayıca fazla olan hem de tek rengin farklı tonlamalarına sahip yapbozlar olsa gerek. Açıkçası bu tip durumlarda daha fazla zorlandığımızı düşünüyoruz. Buradaki rakamları doğru okuyanlar renk körlüğü sıkıntısı çekmemektedirler. Sizler n
Uzun zamandan beri yazmayı düşündüğümüz fakat fırsatını bulamadığımız bir metafordan bahsedeceğiz. Metaforun adı "Ayna Metaforu"...şimdiye kadar bu konuda çok şey yazıldı ve söylendi. Bakalım bizim metaforumuz sizler tarafından beğenilecek mi?
Şimdi bu metaforu değinmeden aynanın ne olduğu, nasıl bir şey olduğu konusunda bir özet geçerek meseleyi akla biraz yaklaştıralım istiyoruz.
Zira konu aslında çok derin…siz yazıyı okurken konuyu anlamakta eminiz zorlanmayacaksınız fakat biz anlatırken zorlanır mıyız işte o konudan pek emin değiliz ;) bu yüzden yazıyı sabırla lütfen sonuna kadarokumanızı rica ediyoruz. Zira amacımız yüzlerinizde biraz tebessüm bırakmak ve aynaların özel bir yerinin olduğunu sizlere de hissettirmektir.
Aynanın tek ve bilinen özelliği "yansıtıcı etkisi"nin olması, sanırım başka da bir şeyi yok :) Zaten ne olabilir ki? dediğinizi duyar gibiyim fakat öyle değil, hemen kestirip atmayın. Aslında ne çok şey var Ayna ile ilgili bilinen ve söylenen ya da bilinmeyen ve söylenmemiş…
Ayna ayna söyle bana!
İlkin, aynalara aşırı ilgimin olmasını çocuk yaşlarda iken ders ve ödevlerimi, ebeveyn odasında bulunan büyük aynaların karşısında kendi kendine tekrar yapan biri olarak hatırlamamdır.
Hele O Pamuk prensesin üvey annesi yok mu?, kendini dünyanın en güzeli görerek, arada sırada bunun onaylanmasının şımarıklığı ile sorduğu şu soru nedense kafamın içinde yıllarca dönüp dururdu...
Çocukluk hayallerimde aynanın bu büyülü konuşması, beni o kadar kendine çekmiş, cezbetmiş olacak ki gerek ilkokul ve sonraki okul çağlarımda gerek iş hayatımda; giysi kabinlerinde ya da ayna niteliği taşıyan her bir şeyde mesela oda pencerelerinde ya da bir su birikintisinde ya da arabaların camında dahası güneş gözlüğünün aksinde bile bu ayna etkisinden bir türlü kurtulamadım, belki de kurtulmak istemedim!
Aynalara bir dönem aşık olduğumu düşündüm. Sanırım ailem de korkmuş olmalı. Ne zaman beni görseler ayna karşısında bulurlardı. Ama sizler korkmayın obsesif filan değilim. O halde nedir bu ayna takıntısı? diye soruyorsunuz, biraz açıklamama müsaade ediniz...
Eyletmen Beni, Söyletmen Beni
Şu ana kadar okuyarak öğrendiklerimi, kendime olan güvenimi, sosyal yönümü ve cesaretimi; insanların konuşmaya cesaret edemediği kim varsa, örneğin; okulda müdür, askeriyede komutan, iş yerinde patron, mecliste milletvekili veya bakan hatta birkaç kez karşılaştığım başbakan, emniyette polis, adliyede savcı veya hakim vesaire... ne kadar kadar kalburüstü sayılan kişi varsa karşılarında hiçbir zaman korkup konuşamadığım tek bir an olmadı.
Nedeni ise hep bu AYNALAR..
Tarihi, edebiyatı, felsefeyi, şiiri hatta kerrat cetvelini (çarpım tablosu) AYNA karşısında ezber yaparak günlerimi az geçirmedim. Sevgili AYNA, her şeyimle eksiksiz kendimi (nefis, ben, ego vs.) görüntüde yansıtırken öğretmenliğimi de yapar olmuştu.
Çocukluğumda geçirdiğim travmalarımı, gençliğimde kıyafetimin üzerimde nasıl durduğunu, anne-babama olan kırgınlıklarımı, arkadaşlarıma olan kızgınlıklarımı, üzdüklerim için yapacağım tüm özür denemelerimi ilk ona anlattım, AYNA'ya!
Kendimi, bedenimi, ruhumu onun sayesinde tanıdım ve öğrendim. Dişlerimi, gözlerimi, saçlarımı, bakışımı sadece onda ve onunla gördüm. Sonsuzluğa yakın derin bir bakış açısıyla
Babamın çoğu kez beni AYNA ile konuşurken bulduğunda "kafayı yediğimi" düşündüğünü hissediyordum. Oysa ki yememiştim. O beni geleceğe hazırlıyordu ama bunu kimseyle paylaşmıyordum çünkü bu aramızdaki sırdı, sırrımızdı paylaştıklarımızın özelliği, onun aslında CANLI OLDUĞUNU bildiğim, AYNALAR...
Necip Fazıl'dan dinlemiştim, gençlik yıllarında AYNA'nın ilk defa başkaları tarafından gizeminin dile getirilişini. ansızın çıkmıştı benim de karşıma hem ne diyordu şair, "Çıktınız umulmaz anda karşıma"
Can Dündar AYNALAR adlı programla 1995'li yıllarda bazı önemli sanatçılara AYNA olmuştu.
Hele ki AYNA denilen Erhan Güleryüz'ün başını çektiği müzik gurubunu duymayanınız yoktur sanırım, güneş gözlükleriyle gizem yaratanlar. Birbirlerinden güzel şarkılarının hepsini hatırlarım.
Sinemalardan Leonardo Di Caprio'nun başrol oynadığı, bence ilk on içine giren, aynı zamanda AYNA METAFORU fikrimize de tam uyan, Inception (Başlangıç) filmindeki o müthiş AYNA gösterisi...
İşte bloggerlar, bunlar bizim hafızamızdakiler, bizi AYNA ile baş başa bırakan, düşündüren şeylerdir bunlar…
Gelelim şimdiikinci AYNA METAFORU olayına...
İnsan insanın aynasıdır
"insan insanın aynasıdır" derler, şahsımı tanıyanlar sıklıkla ağzımızdan bu cümleyi duyarlar. Neden mi? hayatım boyunca yüzümüze söylenen ne varsa iyi ya da kötü sadece onaylarım hem de gülerek...
Birisi hakkınızda iyi bir söz mü söyledi, iltifat mı etti, hiç üzerinize alınmayın derim. Hayranlıkla karşınızdakini izleyip, kainat kitabını okumak için seyre dalın ve görün ondaki güzel karakter ve ruhunu... çünkü içinde ne varsa aslında dışına onu aksettirmektedir. aslında. Ne sözleri sizleri tarif eder ne de başkasını, sadece söyleyenin gerçek aksidir...Ruhunun saflığı ve temizliğini...
Ya da kötü bir söz mü söylendi, yine üzerinize alınmadan acıyın onun bet karakter ve ruhuna ve düzelmesi için ne gerekiyorsa yapmaya çalışın. Hatta Tanrı'ya yalvarın. Çünkü, dedik ya;
"İnsan insanın aynasıdır" da ondan... söylediklerimiz sadece kendimiz hakkında itiraflarımızdır, bizi ele veren karşımızdakine...
Kimsin? Necisin? Nereye gidiyorsun?
Her AYNAYA baktığımızda sorduğumuz ya da sormamız gereken şu tek soru "Kimsin? Necisin? Nereye gidiyorsun?".
Şaka değil gerçekten bu soruyu kendimize binlerce kez usanmadan sormuşuzdur. Hala sormadıysanız artık öğrendiniz ve sorun! Hatalarınızı artık kendinize itiraf edin ki başkalarına karşı mahcup olmayın. Aynalar bu konuda işinizi kolaylaştırır.
Tüm bu anlattıklarımızı çocuklarınıza da öğretin. Hatta gerek yok aynaları bırakın ve onlara önyargısız, kızmadan, kırmadan bakmayı deneyin...Tıpkı aynalara baktığınız gibi...
Çocuklarımız emin olun bizim aynalarımızdır. Onlar büyüyene kadar aynalarda gördüğünüz kendinizi artık onlarda görür olursunuz. Siz O, O ise siz oluyor artık AYNA yerine.
Tekrar ederek, çocuklar bizim yani ailelerin aynalarıdır. Ne varsa kusurumuz ya da eksikliğimiz, onlara kızmaya hakkımız yok!
Çünkü gördüğümüz şey sadece ve sadece bizim Kusur ve hatalarımızdır. Bu yüzden ayna misali çocuklarımızı temiz tutmaya, kirletmemeye dikkat edelim, edelim ki onlar da büyüdüklerinde hem size hem de başkalarına güzel aynalık görevlerini yapabilsinler.