Öne Çıkan Yayın

Kaplumbağa Terbiyecisi Üzerine

Sevgili blog okuyucuları, Hayatımızda en az bir kez de olsa birçoğumuzun yaptığı ve bunu yapmaktan keyif aldığı bir etkinlik ya da özel bir hobiden bahsedeceğiz.  Bahsedeceğimiz şey; adına çoğunlukla  yapboz  denilen ya da İngilizceden dilimize biraz değiştirilerek aktarılan pazıl (İngilizcesi:  puzzle) etkinliğidir.   Bilindiği üzere yapboz , herhangi bir fotoğraf ya da resmin  tamamı ve ya bir kısmının ufak parçalara bölünmesiyle oluşan; parçalanmış bu resim ya da fotoların tekrar birleştirilmeye çalışıldığı " oyuncak " kategorisindendir. Bu oyunun zorluğu, parça sayılarının çokluğuna göre belirlenmektedir. Fakat sayıca az olup da renklerdeki detaylar sebebiyle zor olan modeller de vardır. Bize göre en üst seviye ise genelde hem parça olarak sayıca fazla olan hem de tek rengin farklı tonlamalarına sahip yapbozlar olsa gerek. Açıkçası bu tip durumlarda daha fazla zorlandığımızı düşünüyoruz.  Buradaki rakamları doğru okuyanlar renk körlüğü sıkıntısı çekmemektedirler. Sizler n

Serseri Deniz Sohbetleri-1



Sevgili blog okurları, 

Serseri Deniz Sohbetleri Giriş yazısında kitap okumanın önemine vurgu yapmış ve yazı özelinde Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı? sorusuna yanıt aramıştık. Şimdi ise bu bölümde aşağıdaki soruya yanıt aramaya çalışacağız. 

Aşağıdaki soru özelinde anlatılanların Ramazan sohbeti veya ilmihal bilgisi testi ya da itikada ait bir paylaşım olmayacağını daha önceki yazımızda belirtmiştik, yeri gelmişken bunu da tekrarlayalım. Gelelim soruya:

Denize girmek veya balık avlamak haram mıdır? 

EVET, hem de bazı ülkeler için. Ama neden? 

Efendim, 2009 ve 2011 yıllarında iki farklı zaman diliminde -ilkinde 11 ay, ikincisinde ise 9 ay- Djibouti (Cibuti), Somali, Umman, Tanzanya, Kenya, Şeyselleri kapsayan seyir yapmak nasibimiz oldu. Yalnız gittiğimiz bu ülkelerin bazılarında müthiş bir fakirlik ve açlık varken diğerlerinde ise zenginlik bulunmaktaydı. 

Eski bir Fransız sömürgesi olan ve bağımsızlığına 27 haziran 1977 yılında kavuşan Djiboti(Cibuti) Cumhuriyeti sonradan öğrendiğim kadarıyla %95'i müslüman bir ülkeydi. Kuzeyinde Eritre, batı ve güneyinde Etiyopya, güneydoğusunda Somali ülkeleri vardır. Hem Kızıldeniz'e hem de Umman Denizi'nin Aden Körfezi'ne kıyısı olan, jeostratejik öneme sahip bir ülkedir. Ülke aynı zamanda Arap Yarımadası'ndaki Yemen'e 20 kilometre mesafededir. 

Kızıldenizi geçen ticaret ya da askeri gemilerin güvenli bir şekilde ikmallerini yapabildiği ender yerlerden biridir. Bunu niye söylüyoruz çünkü sinema filmlerinde gördüğünüz korsanlık faaliyeti Aden bölgesinde hala bulunmakta, gemiciler için can ve mal emniyeti tam olarak sağlanamamaktadır. BM gözetiminde NATO gemileri bu bölgede aktif olarak görev alarak sivil ticaret gemilerinin emniyetlerini sağlamaktadırlar. 

Hatta bu korsanlık durumun dramını gözler önüne seren, Kaptan Phillips gözetiminde Amerikan gemisinin Somalili korsanların ele geçirme hikayesinin anlatıldığı, gerçek hayattan uyarlanarak beyaz perdeye Tom Hanks'in baş rolü ile yansıtılan Kaptan Phillips filmi dahi vardır. İzlemek isteyenlere fragmanı aşağıya atıyorum. Gerilimli bir filmdir tavsiye ederim.
Cibuti'de hatırladığım ağaçsız ve gölgesiz, perişan sokak ve caddeler, temizlik ve hijyen yönünde çok ciddi sıkıntılar ve hem liman çıkışı hem de pazarlarda "papa, papa" diye el açarak dilenen ufaklıkların yürek burkan görüntüleriydi. Bizde elimizde avucumuzda ne varsa (para, meyve, çikolata vs.) olanı arkadaşlarla bu çocukları sevindirmek adına itidalli bir şekilde paylaşmayı ihmal etmemeye çalışıyorduk.  Fakat gördüklerimiz sanki sonu gelmeyen bir acınaklı manzaraydı...

Oysa gerek Cibuti gerekse Somali ülkelerinin yerleri -en üstteki resimde de görüleceği gibi- Kızıldeniz'in çıkışında; ADEN körfezi ile Hint Okyanusuna kıyıları olan, normalde zenginleşmesi gereken ilk yerlerdi. 

Fakat ülkelerine haritaya göre konjonktürel önemine rağmen bu ülkelerin fakir olması şaşırtıcı derecede sizi etkiliyor. İlk şok dalgasından sonraki gezilerim esnasında buranın yerel halkından bazıları ile tanışma ve kaynaşma fırsatım oldu. Tanıştığım kişilere bir gün "çok zengin bir deniziniz var, neden balık avlamıyorsunuz?" diye sorduğumda kestirmeden ağız birliği ederek "günah" dediklerinde çok şaşırmıştım.

Daha o zamanlarda bu işte bir bityeniği olduğunu anlamıştım. Öyle ya "harama helal, helale haram denmeyeceği" bilgisi bizlere daha küçüklükten itibaren öğretilen bir kıstastı. Oysa ki bu insanlar çok keskin bir şekilde balık avlamayı ya da etini yemeyi kendilerine çok önce "haram" kılmış ve bunu yaygınlaştırmışlardı. Hem de bizler gibi müslüman oldukları halde...

Buna benzer bazı sorunlar aslında bizde de mevcuttu! Örneğin midye yemek ya da tavşan eti yemek haram mı, helal mi? şeklinde tartışmalar hala ülkemizde yapılagelmektedir. Fakat cevabını tam bilemesek bile en azında bizdeki ayrım haramdan ziyade işin biraz incelikleriyle ya da tercihleriyle ilgili...

Fakat Djibouti'de durum böyle değildi. Kestirmeden "haram" dolayısı ile de "yasaktı"...Şunu inkar etmiyorum eğer bu Allah'ın emir ve yasağı olsa örneğin Yahudilik dininde bazı özel günlerde bazı ürünlerin (süt veya hayvansal ürünler) yasaklanması ya da bizim Ramazanlarda oruç tutarken yeme-içme kısıtı gibi... fakat anlayacağımız bu öyle bir şey de değildi! 

Bu ülkelerle (Djibouti, Somali) güya aynı dine mensubuz fakat bizden farklı ve hiçbir kaynakta belirtilmeyen keskin bir "yasak" olması...işte düşündürücü olan şey de buydu... 

Kısa araştırmada aleni olarak denizlerden çıkarılan envai türden balık ve deniz canlısının başta Çinliler ve Yahudiler sonra diğer ülkeler (İngiltere, Fransa vs.) tarafından sömürüldüğünü, dalış yapmak için bu bölgelere gelen turistleri götüren teknecilerle yaptığım mülakatlardan öğrendim. 

Tanzanya ve Kenya'da da durum daha farklıydı. Onlar diğerlerine nazaran zincirlerini biraz kırmışlardı. Onlar denizden balık avlıyor ve yüzüyorlar fakat zenginliğe ait kısıtlamamalar ise çoktu. Mesela ülkenin bazı yerleri kara derili yerel halka girişleri belli bir yıla kadar yasaklanmıştı. Nedeni ise aynı terane, kendini beğenmiş dış güçlerin yerel halktan kopuk yaşamak istemesi, sömürgecilik, gizli efendi-köle anlayışı ve de sömürülen deniz kaynakları...haram edilen...

Diğer bir ülke örneği, sokak ve caddeleri altın kaplama elektrik direkleri ile aydınlatılan, sokakları deseniz tertemiz olan, Cibuti'nin aksine herkesin 4x4 jiplere bindiği, çölde zengin bir ülke olan Umman...

Bu ülkede öğrendiğimiz kadarıyla saray darbesiyle babasının yerine geçen Sultan Kâbus bin Seyd El Ebu Seyd (çünkü ülkede her şeye onun adı verilmiş) ülkeyi şeriat ile yönetirken, Müslümanlara yine denizler bu sefer şeriatın getirisi ile kısıtlanmakta (gittiğim zamanlarda Umman'da sahiller bomboştu ve denize sadece yabancılar girebiliyordu) diğer fakir Afrika ülkelerinde de buna benzer şekilde denizler halka "haram" edilmişti. 

Tüm anlatılardan sonra anladık ki sanılanın aksine günahın en büyüğünü denizlerdeki canlıları avlayarak ticaretini yapanlar yani "sömürgeci" dediğimiz zengin ülkelerin kapitalist küresel işletmeleri "zevkle!!!" işliyorlar, onlarla birlik olan ülke yöneticileri de bu günaha ortak oluyorlar, halk ise ya aç, sefil ya da zengin ülkelerin dağıttığı bedava para ile umursamaz şekilde denizlerden "men" ediliyorlar

Özetle gerçekte hiçbir dinde "denize girmek ya da balık avlamakkimseye "haram" edilmediği  halde ya fakirlikten, ya eğitimsizlikten ya da umarsızlıktan kişiler ya da yönetimler tarafından kasıtlı/kasıtsız haram durumu vardır. 

Bu yazıları okuduğunuz zaman zarfında inşallah bu anlattıklarımız artık düzelmiştir. 


Blog yazılarımız için: https://aglotlaro.blogspot.com 'a; 

 ABONE OLMAYI ve yayınlarımızı paylaşmayı unutmayınız��

Yorumlar

  1. Kapitalist düzen öyle bir kurulmuş ki insan öğrendikçe şaşırıyor. Muhtemelwn haram olmadığını onlar da şu yüzyılda öğrenmişlerdir ama ellerinden gelen bir şey de yoktur.

    YanıtlaSil
  2. Haklısın ReHiTu. Serseri Deniz sohbetleri dahil yazılarımız içirdiğinde bu bilinci aşılamayı ve farkındalık sağlamayı da görev biliyoruz. Hatta iddialı bir cümle ile AL’madan gitmeyin diyoruz. Gözü açık tutmak lazım. Yoksa iş işten aynen -haram helal meselesindeki gibi- geçer gider.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorum yaptığınız için teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan kısa bir süre içinde yayınlanacaktır.