Öne Çıkan Yayın

Kaplumbağa Terbiyecisi Üzerine

Sevgili blog okuyucuları, Hayatımızda en az bir kez de olsa birçoğumuzun yaptığı ve bunu yapmaktan keyif aldığı bir etkinlik ya da özel bir hobiden bahsedeceğiz.  Bahsedeceğimiz şey; adına çoğunlukla  yapboz  denilen ya da İngilizceden dilimize biraz değiştirilerek aktarılan pazıl (İngilizcesi:  puzzle) etkinliğidir.   Bilindiği üzere yapboz , herhangi bir fotoğraf ya da resmin  tamamı ve ya bir kısmının ufak parçalara bölünmesiyle oluşan; parçalanmış bu resim ya da fotoların tekrar birleştirilmeye çalışıldığı " oyuncak " kategorisindendir. Bu oyunun zorluğu, parça sayılarının çokluğuna göre belirlenmektedir. Fakat sayıca az olup da renklerdeki detaylar sebebiyle zor olan modeller de vardır. Bize göre en üst seviye ise genelde hem parça olarak sayıca fazla olan hem de tek rengin farklı tonlamalarına sahip yapbozlar olsa gerek. Açıkçası bu tip durumlarda daha fazla zorlandığımızı düşünüyoruz.  Buradaki rakamları doğru okuyanlar renk körlüğü sıkıntısı çekmemektedirler. Sizler n

TENDE KUDRET OLDUKÇA ÇALIŞMAK | DEVAM YAZISI


Blog yazımıza bir önceki kaldığımız yerden (TENDE KUDRET OLDUKÇA ÇALIŞMAKdevam ediyoruz.

Hikayenin Devamı...

Bulduğuma inandığım sırlı kelime sanırım "Çobanlık" kelimesiydi. Nedeni ise hocamızın "eğer öğrendiğiniz bilgilerin, bir çobanın bildiği bilgiden daha iyi olacağını sanıyorsanız bilin ki sizler dünyanın en geri zekalı insanlarısınız!" demesinde saklı idi. 


Aslında herkes gibi takılmam gereken kelime "geri zekalı" olması lazımken ben nedense bu "çobanlık" kelimesine takılmıştım. Çünkü geri zekalı olmayı ne kendime yakıştırabilir ne de kabul edebilirdim, yapım böylesine bir hakarete zaten müsait değildi :))) 

Bu yüzden bu işte bir gariplik var diyerek herkesten önce olayın iç yüzünü araştırmalı ve neden hocamız böyle bir cümle kurduğu konusunda kafa patlatmalı ve söylenen kötü sözlerin en azından muhatabı olmadığımı ispatlamalıydım. 

Ayrıca şunu da biliyordum ki "kötü söz sahibine aittir".  İşte bu düşüncelerle yola çıktım. 

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim

Çobanlığın büyük sırrı nedir ?

Çobanlık mesleği bilinen en eski meslektir. Hatırlarsanız Hz. Ademin iki oğlundan biri olan Habil'in mesleği çobanlıktı. Her ikisi de aynı kızla evlenmek istediklerinde -ki Kabil'in aslında kurala göre aynı batından olan kardeşi ile evlenmesi yasaktı fakat buna rağmen yine de evlenmek istedi. Habil bu duruma itiraz ederek, haklı olanın belirlenmesi için Allah'a birer kurban adamayı teklif etti. Kabil çiftçi idi, ziraatle uğraşıyordu. Bu yüzden sebze, meyve sundu adak olarak. Kabil ise koç, hem de en güzelinden. Hikayenin geri kalanını çoğunuz biliyorsunuz. Koç kabul edildi ve Kabil kıskançlıktan kardeşini öldürerek yeryüzündeki ilk cinayeti işledi. 

İlk hatırladığım çobanlık buydu. Sonra biraz daha araştırınca Hz. Musa'nın da ölümüne sebep olduğu bir Kıpti yüzünden Mısırdan kaçtığını, bir hayli gittikten sonra dinlendiği bir pınar başında, hayvanlarına su vermek için toplanan köylüleri ve su sırası alamayan bir kadının hayvanlarına su veremediğini gördü. Çünkü herkes kadının sırasını gasp ediyor, hakkını elinden alıyorlardı. Hz. Musa dayanamadı ve olaya müdahale ederek durumu düzeltti. Bu durumu babasına anlatan kadın -ki babası da bir peygamber olan ve çobanlık yapan Hz. Şuayb idi. Yaptığı bu iyiliğe karşılık Şuayb peygamber Hz. Musa'ya hayvanlarına 8 yıl bakmasına karşılık hem ücret hem de kızlarından biri ile evlendirmeyi teklif etti. Dolayısıyla Hz. Musa bu yıllarda Hz. Şuayb için çobanlık yaptı. Ve kızı ile evlendi.


Sonra Hz. Muhammed (sav)'in, amcası Ebu Talip'in yanında bir müddet çobanlık yaptığını da okudum. O dönemde bu meslek basit, sıradan bir iş değil, şerefli ve zengin çocuklarının yaptığı bir iş olarak görülüyordu. Bir gün sahabeleri ile sohbet ederken kendisinin de çocukluğunda çobanlık mesleği yaptığını hatırlatarak “Allâh Teâlâ’nın gönderdiği her peygamber, mutlakâ koyun gütmüştür” buyurmuşlardı.

İşte çobanlık denen sır buydu. "Bildiğimiz hiçbir şeyin, bir çobanın bildiğinden daha fazla olmayacağı" cümlesinin sırrı demek ki buydu. EVRAKA, EVRAKA!...

Artık bu bilgileri öğrendikten sonra hocama "had bildirmeye", meydan okumama az kalmıştı. Fakat bir sonraki hafta işleyeceğimiz güne bir türlü ulaşamıyordum, günler bir türlü geçmek bilmiyordu. 

Sonra vakit geçireyim diye biraz internette takılayım dedim. Bir de ne göreyim bizim hoca ile ilgili internette çeşitli bilgiler mevcut. Merak ettim başladım hakkındaki yazılanları okumaya. Neler yazmıyordu ki?

Ve hocamızın da bir zamanlar mesleği çobanlıkmış!

-Efendim biraz geçmişinizden bahseder misiniz? mesela eğitim hayatınızdan.
-Aslında eğitim hayatıma çok geç başladım. Teknolojinin ve okulun olmadığı bir köyde yaşıyorduk. Ben de aile ekonomisine katkıda bulunuyordum. Davar güdüyordum, yani anlayacağınız çobanlık yapıyordum. 

İşte yine çıktı karşıma o çobanlık! hem hocamız da yapmış bu mesleği...

-Hayatı aslında ben kitaplardan öğrenmedim, çobanlıktan öğrendim. Çobanlık yaparken doğa ile baş başasınız. Koca kainatta bir Allah, bir siz, bir de etrafınızda davarlar ve mallar var yalnızca. Tüm derdinizi tasanızı onlarla paylaşıyorsunuz. Hem öyle iyi dinleyiciler ki (gülüşmeler). Hem biliyor musunuz çobanlık, peygamber mesleğidir. Çok kadim bir meslektir. 

Evet, evet yanlış okumamıştım. O da benim bulduğum bilgileri teyit ediyordu. Hem de kendisi de bu mesleği yapmaktan gururlanarak...Sonra devam ediyordu:

-işte böyle hayatı, varlığı, evreni kainatı ve onu yaratanı bu sayede düşünebilme yeteneğine sahip oldum. Biliyor musunuz Antik Yunanda tüm felsefeciler, düşünürler doğayı keşfetme yetenekleri sayesinde bilim bu seviyelere gelebildi. Doğayı, varlığı inceleyerek ancak kendisini tanıyabilme şansına erişti. hem biliyor musunuz, çoban deyip geçmeyin. Mesela koyunlar kuyruklarını aynı anda hızlı hızlı salladıklarında bir çoban bunun yağmurun geleceğine dair bir işaret olarak algılar, ya da kemikleri sızladığında... dolayısıyla müthiş keyif aldığım çobanlık mesleğinden on üç yaşımda ayrılarak ilk okula başladım. 35'ime geldiğimde ise doktoramı ancak bitirebildim. Yaşıtlarımıza göre biraz geç oldu buraya ulaşmak. Fakat çobanlıkta öğrendiğim bilgileri şimdikilerle kıyasladığımda içimde bir yerlerde eksik bir şeyler kaldığını hissediyor ve üzülüyorum. Ayrıca özlüyorum, düşünebilmeyi, sessizliği dinlemeyi, kainatın gerçek kitabını yerinde okumayı...

İşte böyle Blog Takipçileri, yıllar önce başıma gelen, beni düşünmeye ve araştırmaya zorlayan bu olaylardan çok büyük dersler çıkardım. 

Kariyer yapmanın ya da çalışarak yükselmenin hikaye olduğunu geç de olsa hocamın bu hayat dersi sayesinde anladım. Hani bazıları "hayat okulunu bitirdik  biz" derler ya, sanırım haklılık payları var. İş sadece kitapla, okulla olmuyor sanırım. Bildiklerimiz bir çobanın bildiğinin ötesine bile geçemiyor. 

Hiçbir CEO'nun asla ulaşamayacağı kariyer basamağının işte bu kadim meslek ÇOBANlıkta olduğunu düşünüyorum bende. Ve hocamızın bu müthiş benzetme ile mıh'ı alnıma çakmasını da hiç bir zaman unutmuyorum. 

Bu arada aklıma geldi, bir önceki yazıda anlattığım hayvanlardan karıncayı da çok sevdiğimi de yeri geldi söyleyivereyim dedim :)) İnşallah hikayem hoşunuza gitmiştir. Bir sonraki yazıda buluşmak üzere, hoşça kalın.

Diğer blog yazılarım için aglotlaro.blogspot.com tıklayınız. ABONE olmayı unutmayınız! 

NOT: Bu hikaye gerçek bir olaydan esinlenerek biraz da kurguyla yazılmıştır.