Sevgili blog okuyucuları, Hayatımızda en az bir kez de olsa birçoğumuzun yaptığı ve bunu yapmaktan keyif aldığı bir etkinlik ya da özel bir hobiden bahsedeceğiz. Bahsedeceğimiz şey; adına çoğunlukla yapboz denilen ya da İngilizceden dilimize biraz değiştirilerek aktarılan pazıl (İngilizcesi: puzzle) etkinliğidir. Bilindiği üzere yapboz , herhangi bir fotoğraf ya da resmin tamamı ve ya bir kısmının ufak parçalara bölünmesiyle oluşan; parçalanmış bu resim ya da fotoların tekrar birleştirilmeye çalışıldığı " oyuncak " kategorisindendir. Bu oyunun zorluğu, parça sayılarının çokluğuna göre belirlenmektedir. Fakat sayıca az olup da renklerdeki detaylar sebebiyle zor olan modeller de vardır. Bize göre en üst seviye ise genelde hem parça olarak sayıca fazla olan hem de tek rengin farklı tonlamalarına sahip yapbozlar olsa gerek. Açıkçası bu tip durumlarda daha fazla zorlandığımızı düşünüyoruz. Buradaki rakamları doğru okuyanlar renk körlüğü sıkıntısı çekmemektedirler. Sizler n
Bugün sizler için eğitim sistemindeki bilgilere nasıl bir anlam yüklenmesi gerektiği ile ilgili felsefi bir bakış açısıyla ifade edebileceğim bir konu seçtim.
Metaforik benzetimle "Aşk yolculuğu" olarak ifade ettiğim "benlik ve evreni tanıma sürecine" çok erken yaşlarda başlanması gerektiğini düşünenlerdenim. Bu süreç içerisinde bir yandan dış dünya ile meşgul olurken diğer yandan içsel yolculuklara da hazırlık yapılmasına gayret edilmesi gerekir.
Dış dünya (zahir) ile ilgilenmek, insan için zor gözükse de aslında iç yolculuğa (batın) göre daha kolaydır. Çünkü fizik, kimya, matematik (pozitif ilimler) gibi gördüğümüz dersler sayesinde dış dünya ile ilgili olan yasalar ve kuralları öğrenebilir ve bu sayede bilgi dediğimiz (bilimsel) kavrama ulaşabiliriz.
Yalnız buradan şu sonucu çıkarmayalım. Elbette ki dünyada her şey sevmek ile alakalıdır. Yani severek yapılması ve severek öğrenilmesi ile... Naçizane buna sıklıkla "AŞK ile öğrenmek" diyorum. Bunu söylememin nedeni çoğu defa benimde "bu bilgi ne işime yarayacak ki" şeklinde hatalı düşünmemin tesirinin olmasıdır.
Bu sebeple aldığımız eğitimle verilen her şeyin "mutlaka bir karşılığı olduğunu ve bir yerde bu bilginin işe yarayacağı" bilinciyle, öğretilen her bilgiye dört elle sarılmaya gayret edilmelidir.
Zaman içerisinde bilimsel bilginin, insanı farklı ve bir o kadar güzel mecralara doğru götürdüğüne; ilgisizlik gösterenlerin ise monoton geçen hayatlarından şikayet ettiklerine acı bir şekilde şahit olmaktayız.
Hepimiz aynı eğitim süreci içerisinden aynı ortam ve koşullardan geçerken; kişiler arasında oluşan en büyük farkın, bilmişlerin anlatılan her şeyi biliyor zannına kapılması, belki bizim gibi LaEdriCan'ların aslında hiç bir şeyi tam olarak "bilemediğimizi" bilmemiz olduğu düşüncesidir. Ben bunu "Bilememezlik Basamağı (BiBA)" olarak adlandırıyor ve bahsettiğim "Aşk yolculuğunun" ilk basamağına koyuyorum.
Aşk yolculuğunun ikincisi basamağını ise "Cehalet Erdemi Basamağı (CEBA)" oluşturduğu iddiasındayım. Öyle ki çıktığımız bu yolda her geçen zaman "cehaletimizin" daha bir farkına varıyor ve bundan haz bile duymaya başlıyoruz. Çünkü ne kadar az şey biliyorsak aslında o kadar mutluyuz :) Bazıları nedense bu basamaktan hiç çıkmak istemiyorlar hatta çıkamıyorlar.
Üçüncü basamağa gelecek olursak, buna "Nedensellik Basamağı (NEBA)" olarak adlandırıyorum. Çünkü bu basamakta elde edilen yarım bilgi kırıntıları yüzünden, kafada soru işaretleri çoğaldıkça çoğalıyor ve nedenler aklın her köşesini doldurmaktadır. Bu basamakta kaldıkça bir sonraki basamağa ulaşmak zor olmaktadır. Çünkü kafadaki soruların sayısal çokluğu, cevapların yokluğunu haliyle bastırmaktadır. Deneyerek öğrenmek bu basamağın olmazsa olmaz şartıdır.
Bu yüzden deneyerek öğrenme süreci olan dördüncü basamağa "Nasıl Yapılır Basamağı (NAYBA)" na gelinir. Olan ya da oluşan nesnelerin nedenselliklerini anlamaya başladığınızda (şekli, fiziksel yapısı) artık nasılları ile de ilgilenmeye başlarsınız. Nasıl bir araya geldikleri, nasıl oluştukları gibi... Bu sizleri mekanik, elektrik/elektronik gibi uygulamalı bilimlere daha fazla çekmeye başlar. Elinize tornavida, matkap, ölçü aleti vb. her nevi alet edevat alarak sanki ustaymış edalarıyla bir işe yaramaya gayret edersiniz.
Yalnız NAYBA aşamasında dikkat edilmesi gereken bir tehlike mevcuttur. Teorik bilgiden ziyade pratik yöntem bilme zorunluluğu sebebi ile emniyet/kaza tedbirlerinin de bilinmesi gerekmektedir. Yoksa belki de bazılarımızın başına gelen mutfakta perde tutuşması ya da patlayan lamba, tornavidanın ele batması gibi hadiseler oluşabilmektedir :)
Bu basamakta : "Koruyucu tedbirler almadan işe başlama, elektrikle şaka olmaz, yüksek voltaj öldürür gibi..." uyarıları UNUTMAMAK gerekir.
Maddelerin neden ve nasıl yapıldıkları bilgisi bir taraftan öğrenilirken, geçmişten günümüze bilim dünyasının insanlarının hikayelerini bilmeyi de arzu etmeliyiz. Dolayısıyla biranda kendimizi "bunu yapan kim? basamağına (BUYKİBA)" geçtiğimizi fark ederiz.
Bu sayede okuma oranımız gittikçe artar ve bilgi ile dolan yelkenlerimiz sayesinde bilgi okyanusundaki Aşk yolculuğumuz kendiliğinden devam eder. Yalnız bazen okuduklarımız her ne kadar bizleri bilgi ile doldurdukları zannına kapılsakta; bazen Şemsi Tebrizi'nin de söylediği gibi "eşek yükü kadar kitap okumuş ama bir eşek dahi olamama" durumuna düşme ihtimalimiz de mevcuttur.
Sevgili blog okurları,
Herkese iyi okumalar dilerim.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan kısa bir süre içinde yayınlanacaktır.