ÜSKÜDAR'DA BİR EVLİYA
Sevgili blog okurları,
Acaba anneanne ve babaannesini ziyarete gitmekten hoşlanmayan bir torun var mıdır? Ya da onların kokusunu özlemeyen?
İşte benim çocukluğumun tatilleri, annemin doğup büyüdüğü ve kınalı ellerini öpmekten hiç doyamadığım anneannemin yaşadığı Zeynep Kamil'de geçti. Kaldığı apartman dairesinden aşağıya baktığında Fena-i Ali Camii ve Türbesi'ni, yukarı baktığında ise çok uzaktan bile olsa İstanbul Boğazını görebilirsiniz.
Apartmanın yan tarafında bulunan Osmanlı'dan kalma tarihi bir binanın son kalan taş yığıntıları arasında oyunlar oynar, saklanmak için bu camii, türbesi ve mezarlığının taşlarını kullanırdık sıklıkla...
|
Taş yığıntıları şu an bu haldedir. |
Gündüzleri bizim açımızdan bir sorun yoktu fakat akşam karanlık çökünce bilhassa türbenin yeşil ışığı açıldığında içinde bulunan üstü yeşil bezle sarılı tabutun içinden bir hayalet çıkacağı efsaneleri eşliğinde geçti çocukluğumuz. Hatta kaç kez gece yatağımdan kalktığımda evin penceresinden bakarak "acaba kendisini görebilir miyim?" diye korka korka perde aralığından izlediğimi hatırlıyorum bu türbeyi...
Fena-i Ali Camii, Türbesi, kuyusu ve haziresi bir de bu caminin hocasının lojmanının bir arada olduğu, dış duvarları taştan ve kalın demirlerle korunan kendine has özellikte bitki ve ağaçları da ihtiva eden farklı bir yerdi tüm mahalle için.
Fena-i Ali Efendi Kimdir? Adına Yapılan Camii ve Türbesi Nerededir?
Peki kimdi bu Fena-i Ali Efendi, ne yapmıştı da adına camii ve türbe yapılmış, yakınları buraya defnedilmişti?
Kendisi, Celvetiyye – Fenaiyye’nin Piri Kütahyalı Şeyh Seyyid Fenai Ali Efendi, Üsküdar’da kendi adıyla anılan üç tekkenin banisi olan Şeyh Selami Ali Efendi’nin (1592-1692) halifesidir. Ali fenai Efendi, adaşı Selami Ali Efendi’den irşad icazeti alarak Manisa’ya hicret etmiş, burada bir cami ve tekke yaptırmış ve bir de kuyu kazdırmıştır. ” Şeyh Kuyusu” adıyla meşhur olmuştu. Şeyhi ve mürşidi Selami Ali Efendi 1104(1692) yılında ölünce İstanbul’a ve Selami dergahına Şeyh olmuştur. Bir süre sonra bu tekkeyi irşad arkadaşına devretmiş, 1713’te Üsküdar’da Pazarbaşı mahalesine gelerek kendi adını taşıyan bir dergah yaptırarak 32 yıl irşad vazifesi yaptıktan sonra 1158 (1745) yılında vefat etmiş ve caminin önündeki türbesine gömülmüştür.
Ölümünden sonra halifesi Abdullah Rıfkı Efendi (v.1770) , Rıfkı Efendi’nin oğlu Mehmet Nazif Efendi (v.1792) ve Hattat Mehmet Şakir (v.1810) Postnişin olmuş ardından Celvetiyye’nin Haşimiyye Şubesinin merkezi Bandırmalızade Tekkesi’nin postnişini Şeyh Mehmet Efendi (v.1845) meşihatı devralmıştır. Tekke’nin son şeyhi ise Mehmet Şakir Efendi (v.1845)’dir. Tekke’nin ayin günü Çarşamba idi.
Fenai Ali Efendi 1123 (1711) yılında Baltacı Mehmet Paşa’nın ikinci sadrazamlığı zamanında Rusya’ya karşı açılan savaşa muhtemelen "Ordu Şeyhi” sıfatı ile katılmıştır. Beraberinde getirdiği sancağın, türbesinde başucunda dikildiği, kendisinin taşıdığı bayrağın da sandukasının üstüne örtüldüğü bilinmektedir.[1]
Hani o çocukken saklambaç oynarken arkasında saklandığımız mezar taşlarının kime ait olduğuna gelecek olursak;
Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın eşi Şemi Nur Hanım ile gelini Vicdan Hanım, Şirket-i Hayriyye’nin müdürü Hüseyin Haki Efendi (v1893-95), Kamil Paşa’nın katibi hususiyeliğinden yetişen Şirket-i Hayriyye’nin müdürü Hafız Mehmet Vehbi ( v.1907) , Sait Halim Paşa’nın refikası Nazlı Hanım, Şeyh Mehmed Şakir Efendi (v1880) , Şeyh Mehmed Galip Efendi (v.1845) , Şakir Efendi’nin validesi Şerife Ümmü Gülsüm (v1877), Fatma Naile Hanım (v1874), Şeyh Mustafa Haşim (v.1878) , Mustafa Haşim’in halilesi Aişe Sıddıka Hanım (v1894) mezarları mevcuttur.
Gördüğüm bir rüya üzerine
İstanbul tarihi ve maneviyatı yüksek bir şehir olduğu herkes tarafından malum. İstanbul'dan uzakta olduğum, rahatsızlandığım bir zaman diliminde sebebini bilemediğim bir gariplikte "burayı ve mezar taşlarını görüyordum. Fakat mezar taşları arasında bir tanesi var dı ki en büyüğü idi. Ne zaman görsem mezar taşının üstü bez gibi bir şeyle kaplı ve ben üzerindeki ismi okumakta zorlanıyordum, bezi ne zaman açmak istesem izin verilmiyordu. Daha vakti değil deniliyordu"
Gördüğüm bu rüyanın tesiriyle içimi merak kapladı ve annemi bu camiinin hocasına giderek benim adıma hem biraz araştırma yapmasını, hem sadaka vermesini hem de "dua niyetine" ziyarette bulunmasını rica etmiştim. Ne de olsa dayım (Özcan Ağaç) bu camii ve çevresinin bakım, tadilat işleri için hem maddi hem de manevi evlatlığını yapanlardan birisi idi. Ben de onun yeğeni olduğuma göre bu rüyayı görmemin bir anlamı olduğunu düşünmüştüm.
Ricam üzerine annem -ki zaten onun doğup büyüdüğü aynı zamanda hala akrabalarımızın olduğu yer- buranın hocasına ziyarete giderek, gördüğüm bu rüyayı kendisine anlattığında anneme: "oğlun sanırım büyük sıkıntı çekmekte, ama Allah'ın izni ile ferahlayacak" dediğini duyduğumda inanın içimin rahatladığını hissetmiştim.
İşte Blog okurları, detaylarının tamamını bilemesem de bende çok anlamlı ve özel bir yeri olan bu yer hakkında ve rüyamın da biraz etkisiyle olacak ki bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Aslında çocukluk arkadaşlarımla burada o kadar güzel anılarım var ki, keşke biraz vakit bulabilsem ve hikayelerini yazabilsem. Nasip diyelim...
Herkese iyi okumalar dilerim.
|
Anneannemin yaşadığı dayımın evinin manzarası, Zeynep Kamil |
Blog yazılarım için: https://aglotlaro.blogspot.com 'a; Şiirler ve Güzel Sözler için: https://gonuldilekcesi.wordpress.com 'a ABONE olmayı ve yayınlarımızı paylaşmayı unutmayınız👍
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan kısa bir süre içinde yayınlanacaktır.