Öne Çıkan Yayın

Kaplumbağa Terbiyecisi Üzerine

Sevgili blog okuyucuları, Hayatımızda en az bir kez de olsa birçoğumuzun yaptığı ve bunu yapmaktan keyif aldığı bir etkinlik ya da özel bir hobiden bahsedeceğiz.  Bahsedeceğimiz şey; adına çoğunlukla  yapboz  denilen ya da İngilizceden dilimize biraz değiştirilerek aktarılan pazıl (İngilizcesi:  puzzle) etkinliğidir.   Bilindiği üzere yapboz , herhangi bir fotoğraf ya da resmin  tamamı ve ya bir kısmının ufak parçalara bölünmesiyle oluşan; parçalanmış bu resim ya da fotoların tekrar birleştirilmeye çalışıldığı " oyuncak " kategorisindendir. Bu oyunun zorluğu, parça sayılarının çokluğuna göre belirlenmektedir. Fakat sayıca az olup da renklerdeki detaylar sebebiyle zor olan modeller de vardır. Bize göre en üst seviye ise genelde hem parça olarak sayıca fazla olan hem de tek rengin farklı tonlamalarına sahip yapbozlar olsa gerek. Açıkçası bu tip durumlarda daha fazla zorlandığımızı düşünüyoruz.  Buradaki rakamları doğru okuyanlar renk körlüğü sıkıntısı çekmemektedirler. Sizler n

Blog Yazıları Üzerine Mülahazalar


Merhaba Blog takipçileri,

Ben Blog yazmaktan büyük keyif alıyorum, umarım sizlerde okurken keyif alıyorsunuzdur. Bugün diğer blog sitelerine şöyle bir takılayım da bakalım millet neler yazıyor? dedim. Büyük bir sükut-u hayale uğradım. Neden mi?

Birincisi, almış olduğum blog eğitiminde "uzmanı olduğunuz konuda yazmalısınız" denmişti. Fakat görüyorum ki çoğu kişi sinema, dizi filmi tarzı şeyler yazıyor ya da herkeste bir blog yazarlığı şöyle yapılır, böyle yapılır tarzı şeyler. Bu duruma gıcık oluyorum. Bu tip siteler on binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor bizimkisi ise ortalama maalesef her yazı ortalaması elli kişi. Bu yüzden çokça yazmak durumunda kalıyorum.

Blog Yazarlığında Neler Öğretildi?

İkincisi "katma değer sağlama" olayı. Her şey popüler olmak değil bana göre. Benim dileğim sadık okuyucularımın olması ve onlarla büyümem. İnteraktif etkileşim kısacası.

Üçüncüsü, "kaynak gösterirseniz süper olur" diyorlardı. Çok şükür ki kullandığım resimlerin bile kaynaklarını göstermeye çalışıyorum. Telif yememek için çektiğim fotoğraflar üzerinden konularımı anlatıyorum.

Dördüncüsü "cümlelerinizi yedi kelimeden fazla tutmayın" diyorlardı. İlk başlarda heyecanımdan dolayı cümlelerim uzundu. Fakat şimdilerde bu durumu da düzelttiğime inanıyorum.

Beşincisi, "devrik cümleler kurun" bu işin cilvesi denmişti (acaba ben mi yanlış anlamıştım dersi (:-) Sanırım bu olayı biraz fazla abarttım. Cümlelerimi düzeltmek için "güncelleme" yapmak durumunda kalıyorum. Çünkü kendim bile bazen anlamıyorum, millet ne yapsın:) "Blog yazarlığı havalıdır, bol para kazanırsınız" diyorlardı. Vallahi dostlar yalanım yok cebime giren de bir şey yok ;)


Varsın olmasın bizimkisi "sahile vuran deniz yıldızlarını kurtarma hikayesi", binlercesini kurtaramayız belki ama elimizde tuttuğumuz için bir şans.

Zaten anlattıklarım karşımdakinde bir şey ifade etmiyorsa etmesin bana tesir ediyor ya bu yeter de artar bile. Sokrates gibi diyaloglarla geçer ömrümüz, kendimiz anlatır kendimiz dinleriz yoksa monolog muydu bu :o Elbet dinleyen birileri çıkar. "Her körün bir alıcısı vardır" demişler :) Ne demişler "iyilik yap denize at, balık bilmezse, halık bilir". Biraz size içimi dökeyim dedim.

Hepinize İyi okumalar, ABONE olmayı ve paylaşmayı unutmayın👍, merak etmeyin karamsarlığa kapılmak yok. Beni bilenler bilir, sabrım iyidir.

Yorumlar