Öne Çıkan Yayın

Kaplumbağa Terbiyecisi Üzerine

Sevgili blog okuyucuları, Hayatımızda en az bir kez de olsa birçoğumuzun yaptığı ve bunu yapmaktan keyif aldığı bir etkinlik ya da özel bir hobiden bahsedeceğiz.  Bahsedeceğimiz şey; adına çoğunlukla  yapboz  denilen ya da İngilizceden dilimize biraz değiştirilerek aktarılan pazıl (İngilizcesi:  puzzle) etkinliğidir.   Bilindiği üzere yapboz , herhangi bir fotoğraf ya da resmin  tamamı ve ya bir kısmının ufak parçalara bölünmesiyle oluşan; parçalanmış bu resim ya da fotoların tekrar birleştirilmeye çalışıldığı " oyuncak " kategorisindendir. Bu oyunun zorluğu, parça sayılarının çokluğuna göre belirlenmektedir. Fakat sayıca az olup da renklerdeki detaylar sebebiyle zor olan modeller de vardır. Bize göre en üst seviye ise genelde hem parça olarak sayıca fazla olan hem de tek rengin farklı tonlamalarına sahip yapbozlar olsa gerek. Açıkçası bu tip durumlarda daha fazla zorlandığımızı düşünüyoruz.  Buradaki rakamları doğru okuyanlar renk körlüğü sıkıntısı çekmemektedirler. Sizler n

EMEK Kaybolma Yolunda Bir Değer Mi?

EMEK, Kaybolma Yolunda Bir Değer Mi?

Evet sevgili Blog takipçileri,
Bugün sizlere sosyal politika ve çalışma ekonomisi alanında kaynak olarak kullanılan anlamlı bir eserden bahsedeceğiz.
Anlatacaklarımızın kaynağını Fransız yazar Dominique Meda, çevirisini ise Işık Ergüden'in kaleme aldığı EMEK, Kaybolma Yolunda BirDeğer Mi? isimli kitap oluşturacaktır. Kitap, İletişim Yayınlarından çıkmış olup bizdeki edisyonu ikinci sürümüdür ve toplam 320 sayfadan oluşmaktadır.
Meda, Dominique, EMEK, Kaybolma Yolunda Bir Değer Mi?, İletişim Yayınları, 12.Basım, İstanbul
Çalışma/emek konularında akademik çevrelerce kaynak olarak gösterilen çok doyurucu bir eserdir, kitabın metni anlaşılması zor kavram ve konularla doludur. Fakat biz burada yeteri kadar sade ve anlaşılır bir dille konunun özüne inmeye çalışacağız.
Resim: Ara Güler
Kitabın içeriğine girmeden önce kısaca yazardan bahsedelim. Dominique Meda, 1963 yılında Fransa'da doğmuş Paris Institut d'etudes Politiques'te felsefe profesörüdür. Bireylerin potansiyel ve faaliyetlerini çeşitlendirmeyi amaçlayan yeni sosyal politikaları savunmaktadır. Eserlerinin hepsi Fransızca olup sadece bahse konu kitap Türkçeye çevrilerek yayınlanmıştır.  

Dominique Meda

Kitap, başlığından da anlaşılacağı üzerine emek/çalışma kavramını tarihsel süreci içerisinde; avcı, ilkel toplumlardan, sanayileşmemiş toplumlara, oradan sanayi devrimi ve sonrasında günümüze kadar getirerek onun anlamının hangi evrelerden geçtiğini ve hangi düşünceler ile şekillendiğini bizlere aktarmaktadır.

Ara Güler

Kitabın kapak tasarımında kullanılan figür dikkat çekicidir. Kapaktaki kullanılan fotoğrafın Ara Güler'e ait olduğunu kısa bir araştırma ile öğrenilmektedir. Fotoğraf 1959'da Gaziosmanpaşa’da bulunan Bereç Pil Fabrikasında çalışan işçi kadınların günümüze taşındığı bir vesikadır.1
Çalışma, bugün ortaya çıkmış yeni bir kavram değildir. Emeğin tarihi dün nasıl varsa bugün de var ve olmaya devam edecektir. Tarihsel süreç içerisinde emek, antropolojik bir kategori olarak değerlendirildiğinde, insan doğasının değişmezi olarak görülmektedir. Dolayısıyla çalışmanın izlerine her zaman ve her yerde rastlamak mümkün olmuştur.
Sanayi devriminden önce, özellikle sanayileşmemiş toplumlarda; ilkel toplumlar nezdinde, çalışmanın yapılandırılmasının ilk örneğini oluştururlar. Burada çalışma, iktisat dediğimiz: "kıt kaynakların akılcı kullanımı" olarak değildir. Çünkü bu dönemde bolluk hakimdir. Çalışma, bu dönemde daha çok ihtiyaçların giderilmesi olarak görülmekte, fiziksel gücün yeniden üretim faaliyetlerine ayrılan zamanı ise az olmaktadır. Kişisel kar dürtüsü, ilkel insan için söz konusu bile değildir. Kazanç için çalışmaya asla teşvik edici bir rolü yoktur. Dolayısıyla, gerek maddi malların ekonomik dağılımı gerekse ihtiyaç fazlasını üretme olgusu da bu dönemde yoktur.
Antik Yunan dönemine gelindiğinde çalışma, aşağılayıcı bir şey olarak görülür. Bu dönemde çalışmanın tanımlanmasında, öncelikle, farklı üreticileri/meslekleri tanımlayan bir kavram olarak da görülmez. İkinci olarak bundan nefret edilir ve son olarak ise hiçbir şekilde toplumsal bağın temeli de değildir.
Antik Yunan döneminde çalışma edimini zanaatkarlar ve dilenciler yapmaktadır. Platon'un öğrencisi Aristotales dahil (Politika kitabında) sadece özgür kişilerin yurttaş sayılacağını oysa zanaatkar ve kölelerin “başkasının buyruğu ya da ücreti ile yaşayan”, halk için çalışmak zorunda olan kişiler olması sebebiyle diğerleriyle aynı görülemeyeceğini söylemektedir. Dolayısıyla bu dönemde çalışmak küçümsenen bir şeydir.
Bu dönemde çalışma sadece düşünsel alanda yapılanlar olarak değer verilir. Düşünen insan ancak üretkendir. Bugün bile emek konusunda tartışmalar göstermektedir ki, entelektüel faaliyet olarak sayılan meslekler (ressam, şair, profesör vs), kendi faaliyetlerini kendileri düzenleyen ve meslekleri model almaktadırlar.
Dolayısıyla Antik Yunan zamanındaki zanaatkarlığı bugünkü zanaatkarlıkla da karıştırmamak gerekir. Çünkü, bugünkü anlamda başkasının buyruğu ile değil, çalışmanın olumlu bir tutku, kısıtlanan bir şey olarak görülmeyen, kendini gerçekleştirmenin ana amacı olduğu şekilde tanımlanmasındadır.
Emek konusunda Karl Marx'ı es geçmek işin olmazsa olmazıdır. Onun en çok eleştiri yönelttiği emeğin "yabancılaşması” kavramındadır. Sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan çalışma kavramının Smith’çi yapıda işin ayrıntılarıyla bölümlere ayrılması, ücretin hesaplanabilen bir aracı haline getirilmesi sonrası emek sahibi ya da üretici adeta makinenin esiri olarak önce kendisine sonra ürettiği metaya karşı yabancılaşmasına ve ondan soyutlanmasına neden olmaktır.
"Bir kutupta servet birikimi, aynı zamanda zıt kutupta sefalet, zahmet, kölelik, cehalet, vahşet, zihinsel bozulma birikimidir. " Karl Marx
Aslında çalışma, insanlığımızın en üst noktasına ifade eden şeydir. Bunun değer yaratıcısı olan insan, aynı zamanda toplumsal varlık olarak hem özünü hem de çalışmaya dayalı toplumları meşrulaştırıcı düşüncelere sahiptir.
     Bu meşrulaştırıcı düşünceler oluşturulurken, işsizliğin gelişiminin, toplumların temelini tehdit ettiğine önem atfederek, istihdamın oluşturulmasını ve onun kurtarılması için çaba sarf edilmesini sağlar. Çünkü istihdamı, toplumsal bütünleşmenin temel dayanağı kabul eder..
Emeğin bant üzerinde gerçekleştirilmesinin mucidi olan Henry Ford ve onun bulduğu seri üretime bağlı yürüyen bant sistemi olan Fordist sistem ve sonrasında bunu zamanı en küçük parçalarına bölerek iş verimi yükselten Taylorist sistem -ki burada çalışanlar artık nefes alacak zaman bile bulamamaktadır- insan emeğinin, artık bir daha ona geri dönmemecesine kopartılarak, metanın üzerinde olan tüm haklarını yitirmesine neden olmaktadır. Bu yabancılaşma sayesinde çalışma geliştirici etkisinden artık uzak, ücret karşılığı çalışmaya mahkum edilmiş, emeğin kollektifliğinden üretilen her ürün, sermayedara kar olarak gitmektedir.
    Kitapta yazar Meda'nın çalışma kavramının tarihselliğinde birçok düşünce insanını üzerinden fikirlerini dantel gibi ördüğüne şahit olmaktayız. Kitapta çalışma/emek konusunda; Platon ve Aristotales, Aziz Augustinus ve Aziz Thomas,  DescartesBacon,  HobbesKantHegelDiderot d'AlembertAdam SmithKarl MarxMax WeberJohn LockeKarl Polanyi, A.Hirchman, B. Mandeville, Thomas MalthusHeidegger, Jean Baptiste Say, Henri Bartoli, Jacques Bidet, Ralf Dahrendorf, Andere Gorz, Louis Blanc, Lamartine ve Louis BlancA.R.Jacques Turgot, E.Berstein, D. Mothe, Marshall Sahlins gibi daha sayamadığımız birçok tanınmış filozof, iktisat ve ekonomi politiği ve sosyolog gibi kişilerin bu konudaki fikirleriyle zenginleştirerek vermektedir.
 Kitabın tamamı okunduğunda daha önceki bilgilerinizi sorgulayacak ve bu konuda acaba bize hala söylenmesi ve yazılması gereken bir şey kaldı mı? diye sormadan edemeyeceksiniz.
Bu alanda çalışacak kişi ya da meraklıları için okunmasını şiddetle tavsiye ettiğim bir eserdir.
İyi okumalar....
Not: Bu kitabın okunmasında emeği geçen değerli hocamız Doç.Dr. Betül Urhan Çelik'e teşekkürü borç biliyoruz. 
Kaynak ve Faydalı Linkler: